Sıra arkadaşınız kimdi?
İlk seneler, Tarık Akyol ve Eren İnönü, sonra Cem Boneval, Vehip Kaçı, Sema Sevgen, Lebriz Eran. Son senelerde, derse göre değişirdi.
Sizin öğrencilik yıllarınızda dönemin koşulları nasıldı? Ülkenin ve okulun şartlarını şimdiyle nasıl kıyaslarsınız?
Öğrencilik yaptığım yıllardaki koşulları bugünkü ile kıyaslamak gerekirse, sayfalarca yazmak, saatlerce konuşmak gerekir. Daha dün yeni dediğimizi, bugün beğenmiyor, "güncelleme yapmıyor" diye değiştiriyor veya çöpe atıyoruz. Hayatlar, ilişkiler de böyle oldu. Genel anlamda refah düzeyi, alım gücü, eğitim seviyesi ve yaşam standardı, o dönemlere kıyasla tabii ki daha yüksek, ama bu bizi daha mı mutlu kıldı? Koşullarımız kesinlikle daha iyi, daha hızlı seyahat ediyor, görüntülü telefon konferanslar ile 4 kıta ile toplantılar yapıyor, yemeği, kıyafeti internetten sipariş ile alıyor, okullardan yine internetten mezun oluyoruz. Peki tüm bunlardan kazandığımız zamanda ne yapıyoruz? Ahbaplık, arkadaşlık, dostluk, aile birliğine mi harcıyoruz? Ne yazık ki hayır. Daha az huzurlu bir dünyadayız. Ben şükrediyorum ve elimden geldiği kadar bildiklerimi aktarmaya çalışıyorum. Gelelim o dönemleri yaşamamış olanlara: Gençlerin tabiatıyla başka değerleri var. Bugün sosyal medya üzerinde yaşanan hayatlar, bugünün gençlerinin öğrendiği bir yaşam tarzı, bizim yaştakilerin değil! Biz hep birlikte oturur, Cemlerde yemek yer, (tek kanal) TRT'den Uzay Yolu seyrederdik. Bir kız arkadaşımızı evine bırakmak için gece yarısı üç dolmuş değiştirirdik. Bunlar, Whatsapp'da yazılmış iki kelime ve iki smiley ile aynı mı?
Alman Lisesi'ndeki öğrencilik yıllarınıza dair unutamadığınız, yıllar geçse de hatırlayıp, yâd ettiğiniz (olay, anı, kişi vb.) neler var?
Herkes gibi çok var. Pek çok. Hangisini anlatsam bilemedim ?? . Çocukluktan gençliğe geçiş dönemindeki anılar gibisi var mı? Galiba 7 ya da 8. sınıftan sonra, sınıf mümessili olarak, bilhassa Alman Hocalarla mecburen çok haşır neşir olurdum. Bir karlı günde, ki o zamanlar İstanbul'a çok daha az kar yağardı, bütün sınıf, ama herkes, hatta bir çok başka sınıf da Taksim'de buluşup Dolmabahçe ve Maçka Parkı gitmiş, yani "okulu kırmıştık". Ertesi gün bir Alman Matematikçi olan sınıf hocamız, tüm sınıfı disipline çıkarmak isteyince, "burası Almanya değil, İstanbul'da kar olmaz, olunca da, evet, tüm sınıf bunu kutlamak istedik ve okula gelmedik. Bizim ebeveynimiz bize sizden çok daha fazla anlayış gösterir ve siz bunu yaparsanız emin olun hepimiz teker teker sizlere hasta raporu getirmesini de biliriz." şeklinde kafa tutan belki 13-14 yaşında bir çocuktum - sanırım hala da düşündüğümü söyleyebiliyorum. Ama daha sonraları hocalarla birlikte çiçek pasajı. hatta aramızda toplanabilelim diye Cumartesi akşamları kilisenin toplantı odasını açan Protestan papaz. Bir gün, toprağı bol olsun, okul müdürümüz Herr Anstock'un, sınıfa gelip ertesi gün Ankara'dan müfettiş geleceğinden (hatırlayan hatırlar, Teutonia'daki Fasching resimleri bir magazin gazetesine çıkmıştı) sınıftaki (oldukça karışık anlatmayayım simdi) posterleri kaldırmamızı, düzgün kıyafet giymemizi, eteklere dikkat etmemizi, hatta saçları çok uzun olanların okula gelmemesini resmen "rica" etmesi. Güzel insanlardı onlar. Bugün gördüklerim ne yazık ki sanki farklı.
Şu an sahip olduğunuz hayat tecrübesi ile o günlere, öğrencilik yıllarına dönmek mümkün olsa, neyi farklı yapardınız?
Herkesin, her yaşını kendi yaşaması gerekir, çünkü her yaşın, çocukluğun, gençliğin, algısı, güzelliği de farklıdır. O yüzden de, şu anki tecrübem ile o zamana dönmem hiç hoş olmaz. Allah'a şükür, zaten çok fazla pişmanlık duyduğum şey de yok.
Alman Lisesi'nden sonra öğreniminize nasıl devam ettiniz?
Başta yazdığım gibi, önce İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde (Beyazıt Üniversite Merkez Binası'nın yanı) asıl Türkiye'yi öğrendim. Alman Lisesi'nde, bizler bir fanusta yetişiyormuşuz. Mezun olduktan sonra, direkt yurt dışına giden arkadaşlarım, bence bundan, yani hakiki Türkiye ile tanışmaktan mahrum oldular. Akabinde Münih'de Ludwig Maximillian Üniversitesi İktisat ki, orada paralel iş hayatına geçtim ve uzun müddet de kaldım.
Alman Liselilik ruhu hakkında neler söylersiniz? Var olduğunu düşünüyorsanız, ifadesi nedir? Sizce geçmiş ve bugün arasında farklılıklar gösteriyor mu? Bu ruhun yansıttığı belirgin değerler olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa nasıl oluşturulabilir, ya da oluşturulabilir mi?
Ne yazık ki, pek yok. Ben, zamanında siyasette de, iş hayatımda da, yanıma mümkün olduğu kadar Alman Liselileri alarak doğru yaptığımı sanıyorum. Düşünce tarzımız, beynin çalışma tarzı aynı. Ama, ruh dediğiniz ne yazık ki, okulumuz tarafından düşünülmemiş, bir Robertli gibi olamıyoruz. Olabilir miyiz? Tabii ki evet. Okul İdaresi'nin etraflıca düşünüp, bunu planlaması ve hayata geçirmesi lazım ki, bu kıymetli markayı biz de mezunlar olarak destekleyebilelim! Tornalar, çok iyi bir ürün çıkarıyor - servisi yok, tamir bakım hiç yok! Bugün ise, okul idaresi, mezunlardan beklemeyip üzerinde çalışıp mezunlara teslim etmesi gerekir. Her yerde bu böyle olmuştur, çünkü neticede okulun geleceği de buna bağlıdır.
Bugün Alman Lisesi'nde öğrenim gören ya da ileride görecek olan gençlere tavsiye ve önerileriniz neler olur? Onlara hangi sektörleri hedef alan eğitimleri tavsiye edersiniz?
İnsanları hoş görmeyi değil - o yetmiyor - sevmeyi denemeleri, bunun için de ön yargının bir kenara bırakılması lazım. Hiç bir zaman "biz üstünüz" şeklinde düşünmeyip, herkesi, her kesimi anlamaya çalışmak. o zaman, hem her şeye açık olunuyor ki başarının en önemli etkenidir açık olmak, hem de daha önemlisi, mutluluğa adım atılıyor. Tabii ki, yüksek teknoloji. Mühendislik yine öne çıktı. Düşünün ki, artık düşünen makineler gelişti, yani aynen Terminator filmine doğru inanılmaz bir süratle giderken, buna ayak uydurabilecek sektörlere girmek mecburiyetindeyiz. Önümüzdeki, çok değil, 5-10 senede dahi, çok ama çok şey değişeceğe benziyor. İmkanı olan satranç öğrensin, bilen geliştirmeye çalışsın. Orada zaten karşındakinin ne düşünebileceğini, ne gibi reaksiyon verebileceğini öğrenip hayat boyu da kullanabilirsiniz.
Öğrencilik sürecinde, liderlik özelliği kuvvetli, fakat buna rağmen sosyal yetenekleri kalburüstü belirgin arkadaşımızdın. Bu iki kabiliyetini, hangi alanlarda kullanabildin ve aslında birbirine karşıt olan özelliklerini, ömründe denge verebildin mi?
Bu iki özellik, bence birbirine karşıt değil, birbirini bir şekilde tamamlayan olarak baktığımda, şu anki "bir miktar" dengesizliğimi, anlayabiliyorum. Cidden, evet halen aynı şekilde devam ediyor. İlki, büyük bir yük, ikincisi de bu yükün getirdiği stresi azaltma yolu olarak devam ediyor, herhalde.
Alman Lisesi öğrenciler arasında bağlar (bizim zamanlarımızda) Türkiye'deki diğer okullara nazaran biraz daha zarifti. Eski arkadaşlarla veya hocalarla bağların ve ilişkilerin var mı?
Sorudaki "zarif" kelimesi yazıldığı şekilde doğru, ama yanlışlıkla "zayıf" yerine yazılmış ise ne yazık ki öyle de. Benim, son birkaç senede gördüğüm Dr. Müller dışında, ne yazık ki hiçbir hocamla, Türkiye'deki hocalarım dahil, temasım kalmadı. Bu da, kesinlikle benim hatam. Aynı şey, arkadaşlarım için de geçerli. 40. Yıl organizasyonunda, herkesi bir arada görme şansım oldu, keşke bunu devam ettirebilsek. Zaten, hepiniz e-posta adresimi gruptan dolayı biliyorsunuz, eğer benim gibi arzu eden varsa, hiç olmazsa bizim sınıf, bir mesaj atarsanız, ben hepinizi bir akşam katılımcı adedine göre yemeğe davet etmek isterim. Ağabeyim Aziz, her ay Boğaziçi grubuyla yemekler düzenleyip bir araya geliyorlar: Kıskanıyorum!
Acaba, ailenin fertlerini, Alman lisesi'ne kaydettirmeyi düşündün mü?
Ne yazık ki, büyüme çağlarında Almanya'da olan üç kızımı da, orada zamanında, benim ilkokulda yaşadığım yalnızlık ve sıkıntıları çekmelerini istemediğim için, International School'a verdim. Almanca'yı zaten biliyorlardı, Amerikan tedrisatında okudular. O yüzden, ne yazık ki buraya döndüklerinde de ortaokul ve liseyi International School'da okudular. Tabii ki Alman Lisesi'ni denedim, fakat International direkt sorgusuz sualsiz aldı.
Alman Lisesi mezuniyetinin, geçmişte sana, engel veyahut yararı olduğu durumlarla karşılaştın mı?
Hiçbir engel hatırlamıyorum. Aksine, Alman Liseli olmak, bana her zaman her yerde öncelik sağlamış, saygı ile karşılanmışımdır. Hatta, o kadar ki, sınıf arkadaşlarım çok iyi bilir, Almanya'da Münih Ludwig Maximilian'a girerken, Alman Lisesi dediğim zaman, o kadar iyi biliyorlardı ki, listeye bile bakmadan, tek bir soru sordular; "kaç mezunusunuz?". Bizden sonra Abitur'un kalktığını ve benim gibi otomatik giriş olmadığını sekreterya bile biliyordu.