Alman Lisesi'ne giriş hikâyeniz nedir?
5 yaşından beri, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nın piyano bölümünde, eğitim görüyordum. Annem, piyano derslerimin aksamaması için, öğlene kadar eğitimi olan Alman Lisesi'ni tercih etmişti.
Alman Lisesi'ndeki öğrencilik yıllarınıza dair unutamadığınız, yıllar geçse de hatırlayıp, yâd ettiğiniz (olay, anı, kişi vb.) neler var?
İlk aşklar, ergenliğe geçiş, Tarabya'daki tadına doyulmaz Sportfest'ler. Onuncu sınıftayken, dört ay arayla, babamın ve annemin vefatı, on bir ve on ikinci sınıfları, edebiyat öğretmenim, Suzan Batıman'ın yanında, pansiyoner olarak okumam.
Alman Liseli oluşunuzun size ve kariyerinize neler kattığını düşünüyorsunuz?
Okulumuz, bizlere belli bir düşünme disiplini, analiz yeteneği, muhakeme zenginliği, netlik ve dakiklik aşılamıştır. Bunlar bütün hayatımı olumlu etkiledi; kariyerimde çok daha hızlı ilerlememi sağladı. Alman Lisesi'nden mezun olduğunuzu yeni öğrenen herkes, size takdir ve saygıyla bakar. O dönemde Alman Lisesi'nden mezun olmak, zoru başarmaktı.
Alman Lisesi'ni Alman Lisesi yapan olgular nedir? Okulumuzu diğerlerinden ayıran özellikleri nasıl tanımlarsınız?
Bireyselliğe çok açıktı. O dönemde, forması olmayan belki de tek okuldu. İstediğimiz kıyafetlerle okula giderdik. Ne öğle yemeği, ne de yatılı bölümü vardı. Dolayısıyla, herkes kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmişti. Alman Lisesi'nde inişli çıkışlı öğrenci sevilmez. Sınavların ve derslerin yapısında süreklilik vardır. Buna ayak uyduramayan kendini kapının dışında bulur. Kız-erkek, karışık eğitim gördüğümüz için karşı cinsi daha yakından tanıyarak, arkadaş olarak büyüdük. Belki de, bu nedenle, ben hiçbir zaman klasik kadın davranışı gösteremedim.
Alman Liselilik ruhu hakkında neler söylersiniz? Var olduğunu düşünüyorsanız, ifadesi nedir? Sizce geçmiş ve bugün arasında farklılıklar gösteriyor mu? Bu ruhun yansıttığı belirgin değerler olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa nasıl oluşturulabilir, ya da oluşturulabilir mi?
Ben, bugünü bilemem, ancak kendi dönemim ve 8-10 yıl sonrasıyla ilgili konuşabilirim. Ve bu çerçevede, Alman Liselilik ruhu tabii ki var. Davranış setimizi etkileyen, bize aşılanmış değerimiz olduğunu, sanırım oybirliğiyle kabul ederiz. Titizlik, dakiklik, netlik, disiplin, rakamlara hakimiyet, ezberlemek yerine anlamaya çalışmak, sorgulayıcı düşünmek, sorumluluk almak, kültür-sanata yatkınlık. Bunları alt alta koyduğunuzda bayağı ortak bir ruh ortaya çıkıyor. Ancak ben mezun olalı 53 yıl oldu. Ve bu sürede, dünyada, her alanda öylesine büyük değişimler ve altüstlükler oldu ki, Alman Lisesi'nin değerleri de bir ölçüde çağa ayak uydurmuştur diye düşünüyorum.
Türkiye'de tüketici bilincinin oluşmasında önemli rol oynamış bir isimsiniz. Bugünün tüketicisi yeterince bilinçli mi sizce?
Ben, 1983 yılında Cumhuriyet'de, tüketici hareketini başlattığımda, hiçbir hakkı olmayan, boynu bükük, kaderine razı bir tüketici profiliyle karşı karşıyaydık. Bu nedenle, kısa sürede çok yol aldık. Bugün gelinen noktada, internetin ve sosyal medyanın da katkısıyla, tüketicilerimiz sadece Türkiye'deki değil, dünyadaki gelişmeleri de günü gününe izliyor. Ve çok bilinçli. Hatta, günümüzde artık tüketici kral! Firmalara, neyi üreteceklerini tüketici dikte ediyor.
Yorum yapar, yazı yazarken ipuçlarınız hangi mecralardan alırsınız, nasıl bir hazırlık yaparsınız?
Gerek iş dünyası, gerek akademi, gerekse sanat dünyasından yıllar içinde oluşmuş, çok geniş bir çevrem var. Klasik müzik konserinde bile, en çarpıcı haberler gelir beni bulur. Okurla, sıradan vatandaşla tüketici haklarını koruduğum yıllardan kalma bir ilişkimiz var. Hiç çekinmeden yanıma gelirler ve aramızdaki güven nedeniyle, çok enteresan bilgiler verirlerdi. İsterler ki başkası yazmasın ben yazayım. Ben yazarsam daha etkili olacağını düşünürlerdi. 2000'li yıllarda e-posta da devreye girdi. İş dünyasından da, rakipleri hakkında çok ilginç bilgiler aktaranlar olmuştur; işte o noktada çok ince eleyip sık dokumak lazım. Bu tür durumlarda, bilgi doğru olsa da yazıp yazmamakta tereddüt ettiğiniz oluyor.
Türkiye'de ekonomi gazeteciliğini ne kadar efektif buluyorsunuz?
Bugün gelinen noktada, sadece ekonomi gazeteciliğini değil, gazeteciliğin diğer alanlarını da maalesef hiç efektif bulmuyorum. Her alanda, efektif gazetecilik için, baskıların olmadığı bir ortam lazım. Demokrasiniz üzerinde kara bulutlar dolaşıyorsa, efektif gazetecilik yaptırmazlar size.
Her zaman neşeli olmayı, kahkahalar atabilmeyi nasıl başarıyorsun?
Alman Lisesi'nde, 10. sınıftayken, hem annemi hem de babamı 4 ay arayla kaybettim. İtinayla büyütülmüş tek çocuktum. Yapayalnız kalınca, öyle büyük bir travma yaşadım ki, ancak geçmişi unutarak ve bardağın hep dolu tarafını görerek hayata tutunmaya çalıştım. Sonrası, kendiliğinden geldi. Yüzünden gülümsemesi eksik olmayan, kolay neşelenebilen, pozitif bir insan olup çıktım.
Yemek yapmayı seviyorsun ve çok lezzetli yemekler yapıyorsun. Bu merak nasıl başladı?
Yemek yapmak benim hobim, tıpkı klasik müzik dinlemek gibi. Yaratıcılığımı sonuna kadar kullanırım. Tabakları, bir ressamın tablosu gibi hazırlamaya çalışırım. Hiç ölçü kullanmam; yemeği pişirirken sık sık, tadarak lezzetini veririm. Annem çok güzel yemek yapardı; malzemeleri özenle seçerdi. Ben de, bugün hala bütün malzemeleri kendim alırım; bir yemek için, 8-10 farklı yerden alışveriş yaparım. Bakkala, manava, markete telefon açıp ya da internet üzerinden sipariş verdiğim, vaki değildir. Bütün alışverişimi, her zaman kendim yaparım.
Alman Lisesi mezunlarının ortak (çoğunda görülen) özellikleri var mıdır?
Olmaz mı; hem de çok. Mükemmeliyetçilik, titizlik, dakiklik, netlik, sorumluluk alma, ezber yerine anlamaya çalışma, sorgulama, muhakeme zenginliği, analiz yeteneği, kültür-sanata yatkınlık. Bu özellikler, hayatımın her alanında, bana olumlu katkı yaptı; kariyerimde çok daha hızlı ilerlememi sağladı.