Alman Lisesi'ne giriş hikâyeniz nedir?
Annem, Alman Liseli olduğu için, benim de aynı okula girmemi istemiş. Ben henüz ilkokulu bitirmiş, küçük bir kız olarak karar verecek konumda değildim. Sınavlara, o zamanın ünlü test hocası, Şirinyan Hanım ile hazırlandım. Aslında başka okul sınavlarını da kazandım, ama Alman Lisesi'nin pırıl pırıl aydınlık dersliğinde sınava girmek, okulu bana çok yakın hissettirdi. Girdiğimden mezun olduğum zamana kadar da okulu hep sevdim, her zaman benim için çok özel bir yeri oldu.
Alman Lisesi'nde en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz dersler nelerdi?
En sevmediğim fizik ve matematikti. Beni çok zorlardı bu dersler, çünkü konsantrasyonum da hep zayıftı, çok yanlış yapardım. Son sene ise fizikten tek derse kalıp öyle geçmiştim. İngilizce en kolay gelen ders oldu. O nedenle daha çok severdim. Resim dersleri ise eğlenceli gelirdi.
Sıra arkadaşınız kimdi?
En uzun yıllar birlikte oturduğum sıra arkadaşım Canan İnal'dı. Herhalde 8 yılın 7 yılı birlikte oturduk, birlikte dersler çalıştık, sınavlara çalıştık. Üstelik hala dostluğumuzu sürdürüyoruz.
Sizin öğrencilik yıllarınızda dönemin koşulları nasıldı? Ülkenin ve okulun şartlarını şimdiyle nasıl kıyaslarsınız?
1966-1974 Alman Lisesi yılları İstanbul'u fena değildi. Elbette acılar yaşanıyordu, hiç eksik olmadı ki ama daha seyrekti. Ama, ben o zamanlar çok bilinçli değildim, ancak okul ve kendi yaşantımız ile ilgiliydim. Üzerimizde baskı hissetmiyorduk. Özgür ve rahattık, o zamanın İstanbul'u çok daha iyiydi. Ülkenin şu anki durumu ise, o zamana göre bana göre içler acısı! Hepimiz politizeyiz, sanat, keyif, güzelliklerle ilgilenebilme dama atılmış durumda. Yaşam zorlaştı, umutlar azaldı. Okuyanlar bundan nasıl etkileniyor? Eminim onlar da gergin ve gelecek açısından güvensizler. Eğitim açısından ise şimdi lisenin 9. sınıftan başlamasını bizim döneme göre çok eksik buluyorum. 8 yıl insana çok daha fazla şey katıyordu.
Alman Lisesi'ndeki öğrencilik yıllarınıza dair unutamadığınız, yıllar geçse de hatırlayıp, yâd ettiğiniz (olay, anı, kişi vb.) neler var?
Hocalara ait komik olaylar hatırlıyorum. Bir tanesi: Rahmetli Rüştü Bey'in kompozisyonundan zayıf alınca, bir dahaki kompozisyonda aile kökenimin Şeyh Yahya Efendi'ye dayandığını yazdım ki bu doğru. Bir daha zayıf almadım! Herr Söllter'i hiç unutamam. Herr, derste sınıftakileri feci azarlardı. Her sözünü ezberlemiştim artık ve bir gün kağıda döktüm. Mezuniyetten sonra bir arkadaşın evinde, Herr Söllter davet edildiğinde bu kağıdı kendisine okumuşlar. Şaşırıp kalmış. Bir de Herr Geyer, matematik hocamız, her ders beni "An die Tafel Sema" diye kaldırıdı. Bir gün kar kış, okula geç kalmışım, elimde Verspâtungszettel ile sınıfa girdim. Daha çantamı sıraya koyamadan "An die Tafel Sema" diye beni tahtaya çektiydi. Artık sınıf öğrenmişti. An die Tafel denince onlar da Sema derdi. Eğleniyordu adam benimle sanırım. Tahtada bocalayan zavallı bir kız!
Alman Lisesi'ni Alman Lisesi yapan olgular nedir? Okulumuzu diğerlerinden ayıran özellikleri nasıl tanımlarsınız?
Alman Lisesi ikili bir düşünce sistemi veriyordu. Hala öyle mi bilmiyorum. Aufsatz yazarken mutlaka her olayın iki yönünü de düşünmek ve incelemek gerekiyordu. Bu bana çok yerleşmiştir. Hiç bir şeye iyi, kötü diye tek bir bakış getiremem, her yönünü düşünürüm. Bence bu çok olumlu. Galiba bir şekilde fazla bireysel de yapıyor. Alman Liseliler'in daha rahat ve emin davranışları, yine rahat giyimleri, doğaya yatkınlıkları hep okulun hissettirmeden verdikleri olsa gerek. Her Pazartesi okula geldiğimizde, küçük sınıflardayken, hafta sonu ne yaptınız diye sorardı Frau Wossidlo. Sınıfta birçok kişi "Ins Kino gegangen" derdi ve bize kızardı, güpgüzel havada neden açıkta dolaşmıyorsunuz diye. Spor da her zaman önemsenmişti okulda. Tüm bunlar bize doğaya, aktiviteye yakın olmayı aşıladı. Galatasaraylılar'ın, İstanbul Liseliler'in daha çok birbirine sarılması bizde yok. Kolejlilerin hayata hafif ve snob bakışı da pek yok. Bizde bir ağırlık var her zaman gibi geliyor bana.
Senin üzerinde en çok etkisi olan öğretmenin oldu mu? Oldu ise kim ve neden? Olumsuz etkileyen bir öğretmenin oldu mu?
Okuldaki öğretmenlerin hemen hepsine aynı mesafedeydim sanırım. Belki de yapım böyle. Okul fen lisesiydi ve fen dersleri de beni zorluyordu, dolayısıyla Herr Geyer ve Söllter gibi hocalar için çok çalışmam gerekiyordu, üstelik Herr Geyer de her gün derse kaldırırdı beni. Son yıl, Herr Müller ile ise Almanca ve fikir tartışmalarında yine epey zorlandığımı hatırlıyorum. Yazdıklarıma baktığımda en çok Alman hocalardan etkilenmişe benziyorum, ama bir de Lamia Hanım gibi çok tatlı ve kibar bir edebiyat öğretmenimizi de unutmayayım. Onun dışında hocalarla yakınlaşmadan düzenli çalışmayı sürdürenlerdendim.
Bitirmenize 1 sene kalmışken sınıfınızı kapattılar. Bizim sınıfa (12A) geldiğinde neler hissettin?
12 A'ya gelmek başta çok zorladı beni. Çünkü sizler ya Alman ya da Almanya'dan gelen Türkler olarak anadili Almanca konuşuyordunuz. Bizim geldiğimiz sınıf çekingen, kendi halinde bir grupken sizin sınıf çok aktif, her derse fikren yüzde yüz katılan, kendine verilen notu beğenmeyip tartışan bir sınıftı. 3 ay kadar hiç uyamadım ve herhalde bu okulu bitiremeyeceğim diye düşündüm. Alıştığımda ise okul bütün öteki yılların hepsinden daha keyifli geldi.
6. Çanakkale resim yarışmasında kazandığın birincilik ödülü sana Avustralya'da verildi. İzlenimlerini ve resmini anlatabilir misin?
2011'de asla beklemediğim muhteşem bir sürpriz oldu benim için. Gülerek, nasılsa kazanamam diyerek katıldığım yarışmanın sonucu telefonla bildirildiğinde, arkadaşlarım, onları çok kandırdığım için, bana oyun oynuyorlar sandım ve telefonu alay ediyorsunuz diyerek gülüp kapattım. Gerçek olduğunu öğrendiğimde bile inanmam epey sürdü. Resmin Avustralya'da müzeye konması ise bambaşka bir mutluluk. Resmimde Gelibolu belgeselinden etkilendiğim mektupları işlemiştim. Savaşta aileleriyle mektuplaşan ve feci şekillerde ölen askerler beni çok üzmüştü.
Resim dışında ilgilendiğin yeni projelerin var mı?
Çok uzun olmayan bir süredir seramik ilgimi çekmeye başladı, seramik çalışıyorum. Zaman, resim, seramik, gezi ve kültürel seminerlere ayrılmış durumda. Elbette ailemi arkadaşlarımı unutmuyorum. Ama sanat, kültür faaliyetleri ve geziler inanılmaz oyalıyor beni, sanatta sürekli bir savaşım var, yaptım, yapamadım derken kafa hep dopdolu.