Alman Lisesi'ne giriş hikâyeniz nedir?
Benim zamanımda özel okullar kendi sınavlarını yaparlardı. Yedi okulun sınavına girdim, beşini kazandım. High School ve Alman Lisesi arasına tereddüt ettik, ancak Alman Lisesi'ne girmem ailece kararlaştırıldı.
Unutamadığınız öğretmen kimdir?
Seza Biriken, tarihi sevmemde çok etkili olmuştur. Hatta üniversite tercih sıralamasında Boğaziçi'nden sonra İ.Ü. Tarih yazdığımı hatırlıyorum. Edebiyatçı Ayhan Hanım, coğrafyacı Mediha Hanım mesleklerini tutku ile icra eden sevdiğim hocalardı. Alman öğretmenlerin de çoğu çok iyi idi. Mesleki manada seçkin, yaşını başını almış değerli kimselerdi. O zamanlar Almanya'daki bütün öğretmenlerin öyle olduğunu sanırdım, yıllar sonra bizimkilerin Alman hükümetinin özel olarak seçtiği hocalar olduğunu anladım. Matematikçi Haessler, Bezdek, Leuschner aklıma ilk gelen sevdiğim isimler. Çoğu ilginç adamlardı, Aralık ayında boğazda windsurf yapan mı istersiniz, sırıkla atlamayı öğrenip DDR'den Berlin duvarını atlayıp batıya kaçanını mı?
Alman Lisesi'nde ders dışı faaliyetleriniz nelerdi?
Filateli, o zamanki adı ile "Pulculuk Kolu" ana uğraşım idi. Başkanlığını yaptım. Hem okul koleksiyonu, hem de koldaki arkadaşlar ile yurt içi ve yurt dışında pek çok madalya aldık. Okula en çok madalya getiren kol bizdik ancak sonradan etkisini kaybetti ve unutuldu sanırım. Şu anda pul biriktirmek diye bir şey gençler arasında maalesef kalmadı. Bunun dışında masa tenisi kulübüne gittim, Çarşambaları geç saatlere kadar oynardık, lisans alıp okulu temsil etme şansım olmadı, çünkü takımda benden çok daha güçlü ve iyi arkadaşlar vardı. Cuma akşamları ismini hatırlayamadığım bir alman öğretmen çok ilginç alman sanat filmleri gösterirdi. Bir dönem o gösterimlere gittim.
Sıra arkadaşınız kimdi?
İlk altı yıl, aynı sırada Avi Habib, sonra A şubesine geçince Bülent Özden. Sevgili Avi ile hala görüşüyoruz.
Sizin öğrencilik yıllarınızda dönemin koşulları nasıldı? Ülkenin ve okulun şartlarını şimdiyle nasıl kıyaslarsınız?
Onuncu sınıfa geçerken 12 Eylül ihtilali oldu. Türkiye için ciddi bir kırılma noktası idi. Öncesinde terör, gençlerin birbirini kırması, karanlık ve tatsız yıllar. Ancak, bizim okul vaha gibi idi, yönetim sayesinde okul, o dönemi hasarsız atlattı. Galatasaray'da okuyan ağabeyimin derslere giremediğini, devamlı boykotlar, baskınlar olduğunu hatırlıyorum. 12 Eylül'den sonra huzurlu ve güvenli bir ortama girmiştik. Can ve mal emniyeti, haklar ve özgürlüklerden daha öncelikli, o nedenle kahir ekseriyet durumdan memnundu sanırım.
Şu an sahip olduğunuz hayat tecrübesi ile o günlere, öğrencilik yıllarına dönmek mümkün olsa, neyi farklı yapardınız?
Biraz fantastik olacak ama, W.Müller Wiener ile tanışmak ve sohbet etmek isterdim. Kendisi Teodosius (Yenikapı) limanını metro kazısından yıllarca önce keşfeden ve bu konuda kitap yazan bir arkeologdur. O dönem Milet kazılarını yürütüyordu. Kızı Brigitte iki sene önümdeki sırada oturdu. Üstelik Rumelihisarı'nda babamın inşa ettiği evde kiracılardı. Keşke diyorum, Brigittelere gidip de babası ile tanışıp o konularda biraz feyz alsaydım. Brigitte'nin izini kaybettim, babası ise aramızdan erken ayrıldı. Tahminim saygın bir bilim insanıydı.
Alman Liselilik ruhu hakkında neler söylersiniz? Var olduğunu düşünüyorsanız, ifadesi nedir? Sizce geçmiş ve bugün arasında farklılıklar gösteriyor mu? Bu ruhun yansıttığı belirgin değerler olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa nasıl oluşturulabilir, ya da oluşturulabilir mi?
Ruhun hayat bulup faaliyet icra ettiği yer bedendir. Bizim okulun bedeni olmadı, dersler bitince okulda kalmak yasaktı, resmen kovalarlardı, zira öğleden sonra enstitünün almanca kursları başlardı. Yatakhane ve yemekhane de yoktu. Dışarıda da sosyalleşmek bugünkü kadar rahat değildi ve imkanlar kısıtlıydı. Tüm bunlar sanırım alman liselilik ruhu için uygun iklimi sağlayamadı ve bu ruh çok güdük kaldı. Sadece Cuma günleri istisna idi, o gün eğitsel kol faaliyetleri vardı ve okulda serbestçe kalabilirdik. Cumaları, hafta sonu tatilinin de başlamasından dolayı okulda saatlerce kaldığımı ve çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Bu gün durum nedir bilemiyorum, genç mezunlarla bu konuda görüşmeyi çok isterim. İnşaat Mühendisi olarak mekanların önemine inanırım. Almanya'nın atıl durumdaki Tarabya arazisi, lise için etkin olarak kullanılırsa bu "RUH" un canlanabileceğini düşünüyorum. Senede bir gün yerine haftada bir gün bu muhteşem koruluk öğrencilere hizmet verse, daha yoğun bir şekilde spor, müzik, sanat faaliyetlerine tahsis edilse müthiş olur. Önünden sık sık geçtiğim için söyleyebilirim, bu arazinin keyfini bekçiler çıkarıyor, boş bir şekilde duruyor, kullanılmıyor. Bilmem ki bu dediklerim mümkün olabilir mi?
Çocuklarını yetiştirirken en çok hangi kararlarda zorlandın?
Sevgili Gül, çok teşekkür ederim, herkes gibi ben de iyi bir baba olmaya gayret ediyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse insanın kendisini düzeltmeye çalışması ve bu yönde çaba sarf etmesi, kararlar alması işin en zorlayıcı kısmı. Ana-baba nasılsa evlat da O'na uyuyor ve benzemeye, örnek almaya çalışıyor. Armut dibine düşer misali. Bu nedenle çocuklarla ilgili şu ana kadar ciddi bir sorun yaşamadım çok şükür.