CONKER, YASEMİN
DER, DIE, DAS
12 Mayıs 1956, İstanbul
Alman Lisesi öğrenim yıllarınız:
1967-1975
Alman Lisesi sonrası eğitiminiz:
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mesleğiniz:
Sosyolog, kişisel gelişim rehberi, yazar
Eserleriniz:
İyi Oldum (Tarihçi, 2016)
Yabancı diliniz:
Almanca, İngilizce
Çocuklarınızın isimleri:
Aymin Atay, Yaman Zoral
E-posta adresiniz:
yaseminconker@gmail.com
CONKER, YASEMİN Cevaplıyor
1967 yılında, yabancı okulların sınavları, ayrı ayrı idi, ben de Alman Lisesi'ni kazanınca oraya gittim.
Optimum noktayı bulmaya çalışan, yani mümkün olduğu kadar az çalışarak, geçer not almayı başarı zanneden ve çok sosyal bir öğrenciydim.
En sevdiğim dersler fizik, beden ve müzikti. Diğerlerini, sadece sevmeye çalışırdım.
Matematik - Fizik öğretmenim Klaus Hertel.
Koro ve tiyatro.
Değişiyordu.
Sosyolog olup, sokak çocukları ile ilgili projeler yapmak istiyordum.
Lise yıllarında, ülke oldukça fakirdi, dünyada soğuk savaşın hakim olduğu, berbat bir dönemdi. Okul, benim çok eğlenmiş olduğum bir ortam olmasına rağmen, dersler bakımından oldukça zordu. En zoru da, o zamanlar Alman Lisesi'nde sınıfta kalmak çok kolaydı, mesela 8. sınıftan 9. sınıfa, matematikten borçlu geçmiştim ve 9. sınıfta, bütün derslerim iyi olduğu halde, sadece matematikten 10 üzerinden 4.5 aldığım için, sınıfta kalmıştım. O zamanlar, ülkede sağ ve sol ayrımı çok keskindi, sokaklarda gençler birbirini vuruyordu. Üniversiteler, sık sık, öğrenime ara veriyordu.
Öyle çok anım var ki, hangi birini anlatsam? Mesela, bizim C şubesi olan sınıfımız için, hocalarımız "Räuberklasse" derlermiş. Artık gerisini siz düşünün.
Özellikle, bazı dersleri çok daha ciddiye alır, doğru dürüst çalışırdım. Bir de, STK'larda çalışmak isterdim.
Ankara DTCF Sosyoloji Bölümü'ne devam ettim, ancak aynı tarihte evlenmiş olduğum ve erkenden çocuklarım olduğu için bitiremedim. 2013 yılında MSGS Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'ne yeniden başladım.
Başta, analitik düşünme alışkanlığı olmak üzere, disiplinli, dakik, güvenilir olmak gibi bir çok olumlu yönümün, okulun etkisinden dolayı olduğunu düşünürüm.
Medeni ve demokratik bir ortamda, kaliteli eğitim diye özetleyebilirim.
Abitur yapmamak için, 11. sınıfın 2. yarısında Tarhan Koleji'ne geçtim, orada 3 ay okuyup, mezun oldum. Zira, Almanya'da okumaya devam etmeyeceğim için, Abitur yapmamın bana bir katkısı olmayacağına inanıyordum.
Alman Liselilik ruhu, bence yıllar içinde daha çok güçlendi ya da belki de, benim yaş grubunda, bu böyle oldu, çünkü bizler, son on yıldır çok sık görüşmeye başladık ve bir ruh olduğunun farkına vardık.
Kendi kendime başladığım ve adeta el yordamı ile bulmuş olduğum, kendimi kişilik ve karakter olarak iyileştirme çalışmalarım, yolumu tamamen açtı. Nasıl olduğunu, son kitabımda anlattım.
Veri analisti olmalarını ve talebi anlayabilmelerini, boşuna üretim yapılmamasını sağlamalarını öneririm. Sonra, mesela dünyanın karşı karşıya olduğu, iklim sorunuyla ilgili çalışmalarını. En çok da, benim yapmış olduğum gibi, kendi üstlerinde çalışmalarını ve kendilerini her konuda iyileştirmelerini, gönülden tavsiye ederim.
ZEYNEP ÇARMIKLI, MUSA SİPAHİOĞLU, UĞUR AKSOY SORUYOR
Evet.
Özellikle dil derslerine, daha çok çalışmak ve dersleri daha fazla ciddiye almak isterdim.
Çalışmanın önemini, seçimlerin sonsuzluğunu, sporsuz olmayacağını, özellikle takım oyunlarının, hayatın içinde çok olumlu etkisi olduğunu anlatırdım ona.
Gırgır şamatalarımız, tiyatro oyunlarımız, koroda şarkı söylemelerimiz, hızımızı alamayıp, plak doldurmamız unutamadıklarımdandır.
Amcam, Londra Büyükelçisi idi, onun yanına gidip, en az 1 yıl orada oturduktan sonra, ne yapacağıma karar vermek isterdim. TV ya da sinema ile ilgili bir şeyler yapmak isterdim, yönetmenlik gibi.
"İyi Oldum" kitabımı okuyunca, oradaki uygulamaları yaptığında, soruların olursa, benimle 1 saatlik çalışma yapmanı öneririm. Böylece, kendi kendini iyi etmenin yöntemlerini, nerede ve nasıl uygulayacağını, tam olarak öğrenirsin. Ayrıca, YouTube'da seminerlerim var, orada da detaylı olarak anlatıyorum.
Hem kendi üzerimde çok fazla çalışma yaptım, hem de çok fazla kişiyi çalıştırdım. Sonunda, anladım ki yaşadığımız her şey (süper bir iş veya bir hastalık), olumlu veya olumsuz her şey, bizim kendi yaratımımız. Bunu anlayınca ve her duruma uygun, vites değiştirir gibi, hangi uygulamayı yapacağımı bilince, hayat çok kolay ve keyifli bir hale dönüştü.
Katiyen işe yaramıyor. Herkesin gözleri kapalı olarak, kendi içine sorular sorması ve kendi cevaplarını bulması gerekiyor. Öğüt, yama gibi bir şey. Benim, bütün yaptığım, kendi geçtiğim yolları, anlatarak ilham vermek. Bir de, hayatın içinde sıkışmış bir insanın, kendisine doğru soruları sormasının yollarını göstermek.
Eskiden "Sabır" dendiğinde, katlanmak diye anlardım, şimdi ise şöyle düşünüyorum: Kendimi, olumlu yönde değiştirmek ve dönüştürmek için, belli bir zamana ihtiyacım olduğunu bilmek. En büyük düşmanımız, kendimiziz, yalan yanlış düşünce kalıplarımız ve davranış alışkanlıklarımızı değiştirebilmek için, sabır gerekiyor. Bu anlamda "Sabır" benim için azim, disiplin ve tevekkül demek oluyor. Sonuçta, başa çıkmaya çalıştığımız koskoca bir ego.
Yeniköy'deki komşum, hamileydi ve bebeği kalp bağları ters bağlantılı olduğu için, doğar doğmaz ameliyat olacaktı, yaşama şansı milyonda bir idi. Komşumla yaptığımız 2 saatlik bir çalışma sonucu, bebek doğdu ve hemen ameliyata alındı. Öyle başarılı bir ameliyat oldu ki, olay gazetelere çıktı. Kerem şimdi 5 yaşında, sapasağlam.