ARIMAN, SALİH ZİYA
DER, DIE, DAS
Alman Lisesi öğrenim yıllarınız:
1973-1981
Alman Lisesi sonrası eğitiminiz:
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği (1986)
İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü (1987)
Mesleğiniz:
Endüstri Mühendisi
Halen çalıştığınız yer / Bulunduğunuz pozisyon:
Sabancı Üniversitesi / Kurumsal Gelişme Direktörü
Meslek dışı çalışmalarınız (Varsa dernek, vakıf, sosyal sorumluluk projesi, vb.):
Türkiye Kalite Derneği
Galatasaray Kulübü
Yabancı diliniz:
Almanca, İngilizce
Eşinizin adı:
Kader
Eşinizin mesleği:
İşletmeci
Çocuklarınızın isimleri:
Zeynep (21), Elif (15)
Ailenizdeki başka Alman Liseliler:
Zeynep Baktıroğlu (Abla), Ahmet Dağlaroğlu (Ağabey)
E-posta adresiniz:
sariman@sabanciuniv.edu
ARIMAN, SALİH ZİYA Cevaplıyor
Çok sevdiğimiz bir aile yakınımız olan rahmetli Aydın Koral, kızı Nahide'yi de yazdırmış olduğu kendisinin de mezunu olduğundan büyük gurur duyduğu Alman Lisesi'ni, bana ve aileme şiddetle tavsiye etmişti. Benim ailemde ise ablam ve abim, daha önce Alman Lisesi'ne devam etmişler, ancak tamamlamadan ayrılmışlardı. Bu sebeple, bende bu konu hassas ve bir o kadar da çekiciydi. Kararımı verdim: Ben bu okulu bitireceğim!..
İyi bir öğrenci sayılırdım, bir kaç sene Preis almışlığım vardır.
Ders ayırmazdım, ama en çok spor dersleri ve resim dersleri hoşuma giderdi.
Altıncı sınıftaki kompozisyon dersinde, lise hayatım boyunca tek kırığımı aldığım edebiyat hocam Lamia Hanım'ı, bir de en mutlu anlarımı geçirdiğim folklor kolunun vefakâr hocası Zuhal Hanım'ı hiç unutamam.
Önceleri voleybol, daha sonraları ve halen folklor .
İlk başlarda Ali Erşen, son yıllarda Hayri Araboğlu .
Ben lisedeyken, ailemizin tüm fertleri gibi hep iş insanı (yatırımcı) olmayı hayal ettim, üniversite yıllarımda 2 işyeri işlettim. Başarılı olmadı. Profesyonel hayatı tercih etmek zorunda kaldım.
Ülke şimdiyle neredeyse aynıydı, 1980 öncesi, sokak kavgalarının, huzursuzluğun olduğu mutsuz yıllar. Alman Lisesi'nde ise biz toplumsal olaylardan ve siyasetten uzak kalmayı başarabiliyorduk, ama folklor kolu bende (her Alman Liseli de olan) bir büyük ihtiyacı giderdi: Sosyalleşmek !..
Başta bizim sınıf (C-Klasse ve sonrasında halen görüştüğümüz Kelekli Grubu), hemen yanında sevgili Folklor Kolu ve halen görüştüğümüz onlarca canan, bende arkadaşlık, paylaşım, eğlence, sorumluluk ve gururun içiçe yaşandığı unutulmaz anılarla dolu, hangi birini anlatsam, diğerinin hatırı kalır.
Hiçbir şeyi. Evet, şaşırtıcı değil mi? Alman Liseli yıllarımla çok barışığım.
Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Lisans (1981-1986) ve sonrasında İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Enstitüsü Uluslararası Yöneticilik Programı Yüksek Lisans(1986-1987) okudum.
Öncelikle çalışma disiplini, kişisel bütünlük, dürüstlük ve çalışkanlık özelliklerimin arttığını düşünüyorum. Ayrıca lisemizin bizlere analitik düşünme ve kendi ayaklarımız üzerinde durup sorumluluk taşıyabilme özelliklerini de kattığını düşünüyorum.
Öncelikle çalışma disiplini, kişisel bütünlük, dürüstlük ve çalışkanlık özelliklerimin arttığını düşünüyorum. Ayrıca lisemizin bizlere analitik düşünme ve kendi ayaklarımız üzerinde durup sorumluluk taşıyabilme özelliklerini de kattığını düşünüyorum.
Bence bir önceki soruda tanımladım.
Abitur yapmadım, çünkü o yıllarda ne ailem ne de kendim ülkemi bırakmak istemedim. Sistem halen geçerli ve bence yurt dışı deneyim isteyen kişiler için çok da iyi bir seçenek.
Alman Liselilik, bireysel yetkinliklere verilen değer ile bencillik arası gidip gelen bir histir. Alman Liselilik, kişinin kendisini ön planda görebildiği hedefli bir yaşam anlayışıdır. Başarıya odaklılık ile topluma faydalı olabilmenin bir dengesidir. "Mitarbeit"tır Alman Liselilik. Ama biraz da toplumdan soyut toplumlara yön verebilmektir, liderliktir.
Alman Liseliliğin ve lisanslı sporculuğun verdiği disiplinli bir yaşam anlayışı, daha sonra da sosyalliğin üzerimde bıraktığı olumlu etkiler diyebilirim.
Onlara, ders, spor, müzik gibi bireysel yetkinliklerini geliştirmenin yanında, paylaşımcılık, dostluk, sosyalliği de oyunun bir parçası gibi görmelerini, arkadaşlarına da mutlaka önemli ve kaliteli zaman ayırabilmelerini öneriyorum. Sektör tavsiyesi yapmak bence doğru değil. Kişilikleriyle aldıkları mesleki eğitimleri uyumlu olsun yeterli; zira bu uyum, iç barışı sağlıyor, o da mutlu üretkenliği. Sonuçta, başarı kaçınılmaz geliyor.
AYBARS AKKOR SORUYOR
Lisemi severim, en güzel yıllarımı geçirdiğim o sarı binanın içindekiler bana epey değer katmış. Hiç pişmanlık duymadım, çünkü örneğin Robet College'e gitseydim, sadece iyi bir İngilizcem olacaktı. Şimdi, iki hatta kırpık Fransızca dahil üç dilim var.
Altyapı diye cevap vereceğim; analitik (sorgulayabilen) bakış açısı sağladı. Çok kültürlü ortamlarda yaşama, çalışma, başarma alışkanlıkları kazandırdı.
Şehir efsanesi. Öyle şeylere inanmayın.
Tıp okumayı tercih ederdim gibime geliyor.
Düz Alman Liseli'ye katmadıklarını. Ders dışı etkinlik olgusunu, sosyalliği, paylaşımcılığı, ekip ruhunu, dostluğu kattı.
Tam da yaramı deştin be çocuk. Yıllar var kullanmıyorum. Artık Almanca konuşmaya başlıyor, maalesef İngilizce bitiriyorum.
Dünyanın göremediğim yerlerini görmeyi, bol bol balık tutmayı, sporuma devam etmeyi, belki şiir yazmayı, ama önce aileme ve dostlarıma daha çok vakit ayırmayı.
Zuhal hocam, bana folklor kolu öğretmenliğinden çok çok ötesini gösterdi. Beni korudu, kolladı. Bir de Stark ailesini (Peter und Gisela) unutamam. Onlarda da tevazuyu ve huzuru tanıdım.
Ahh! Bir tane daha yürek deşen soru. Dün akşam Taksim'den Galatasaray'a kadar bir yürüyeyim dedim. Demez olaydım! Üzülmedim, resmen ruhum ezildi. Beyoğlu gitmiş, Ortadoğu çöplüğü gelmiş. Konuyu hemen kapattım.
Bol bol sosyalleşmelerini, bunun için de ders dışı (bireysel olmayan) etkinliklere katılmalarını öneririm.
CELİL KAYSERİLİOĞLU SORUYOR
Üff! Ne çok isterim. Bunun her insana çok iyi gelen bir terapi olduğunun bilinmesi gerekir. Sadece emeklilikte değil, mümkünse her hafta, hatta her gün.
Sadece güzel anılar, fotoğraflar ve Nahide Koral ile Banu Özden arkadaşlarım kaldı. Bir de yıllarımı verdiğim Galatasaray yüzme kulübü, artık uğramadığım
Türkiye'de 2017 yılı itibarıyla 186 üniversite vardır. Bunlardan 119'i devlet üniversitesi, 67'si vakıf üniversitesidir. Sabancı, Türkiye'deki diğer 185'inden farklı bir üniversitedir. Bölümünü üniversiteye girdikten sonra belirleyebilmek, mezunlarımızın diplomalarıyla barışık olmalarını sağlayan en önemli unsurdur. Bu da başarı getiriyor, mezunlarımız %90'larda mutlu, onların iş verenleri ise %95'lerde. Türkiye'de 20-24 yaş iş bulma oranı %75'lerdeyken, Sabancı mezunlarının yerleşim oranı %85'lerde seyrediyor. Ben üniversitenin kuruluş yıllarında işe başladım. Görevim "Kurumsal Gelişme Direktörü". Kurumun, yönetim destek, kalite geliştirme, mezun ilişkileri, kariyer geliştirme ve kaynak geliştirme süreçlerinden sorumluyum. Görevlerim arasında en zorlandığım kısım Sabancı'ya para bulma kısmı.
Evet, Toplam Kalite Yönetimi (TKY) Türkiye'ye 1990'ların başında geldi, ben de o dönemlerde çalışmakta olduğum Orta Anadolu Tekstil firmasında bu konuyla tanıştım ve çalışmaya başladım. Yıl 1990; daha sonra KalDer üyeliği (Türkiye Kalite Derneği-1992) ve öyle devam etti. Sabancı Üniversitesi'ne geçmemin de sebebi budur, kurulacak bir üniversitenin kalite alt yapısını, daha kurum açılmadan hazırladık. TKY aslında bir yönetim anlayışıdır. Kurumların, kararlarını başta müşteriler olmak üzere, tüm paydaşları dikkate alarak verebilmesi, sürekli gelişim ve yenileşim anlayışıyla çalışabilmesi ve başarılı sonuçlarını sürdürebilmesi esaslarına dayalı olarak faaliyet göstermesidir. Bu konunun, Türkiye'nin hem siyasi, hem de iktisadi kalkınmasını sağlama şansı varken, maalesef siyasilerin kısa vadeli bakış açıları nedeniyle desteklenmemesi traji komiktir. Başarılı uygulamaları gözlediğimiz diğer ülkelerde yayılımın hep siyasi iradeyle mümkün olduğunu biliyoruz. Umarım daha fazla gecikmeyiz.
Zor ama zevkli bir soru. Ben 1969-1977 yılları arasında Galatasaray'ın lisanslı yüzücüsüydüm. Babam da amcam da Galatasaray Liseli'dir. Yani bizim evde yer sarı, gök kırmızıydı. Eşim de, çeyiz bavulunu yeni evimizde ilk açtığında bavulun en üstünde Galatasaray bayrağını görünce: "Hahh!" dedim, doğru karar! Hayat güzel geçecek . Yıllar geçti . Şimdi kulübün en üst ve saygın kurulu olan divan kurulu üyeliği nasip olmak üzere. Nasıl bir Galatasaray mı hayal ediyorum? Sportmenliği ve uluslararası başarıları Türkiye'ye nasıl ilk biz tanıttıysak, hızla unutulmakta olan bu değerleri yine ilk hatırlatacak olan biz olmalıyız, diye düşünüyorum.
HAYRİ ARABOĞLU SORUYOR
Yukarılarda benzer bir soruya cevap vermiştim. Bir daha gelirsem bu dünyaya, büyük bir ihtimalle tıp doktoru olurum. Onu olamazsam Mimar. O da olmazsa insana dokunabilen, doğrudan değer katan bir meslek sahibi. Mesela Öğretmen, olmayı isterim. Seçmiş olduğum meslek (Endüstri Mühendisliği) evet, heyecan verici ve çok yarar sağlayıcı, ama soyut ve sistemik.
Hiç unutmadığım bir anıdır. Bir gün, TV reklam filmlerinden birisinde küçük bir rol vermişlerdi. Rolüm icabı, bir ailenin oğlu olarak, elimde bir fırça ile evimizde bir duvarı boyuyor, sonra ekrana dönüp: "kolay sürülüyor akmıyor!" diyordum. Reklamın yayınlandığı gecenin ertesi, Alman Lisesi müdürü Ayhan Bey, o zaman sabahları kapıda durur, kıyafet kontrolü yapardı, beni gördü, önce kıyafetimi bir süzdü, söyleyecek bir şey bulamayınca, "İyi sürülüyor mu evlat?" diye sordu.
Alman Lisemiz'in bizlere katamadığı çok önemli bir husus var ki, dünya şimdilerde onun üzerine dönüyor: Networking, sosyallik ve paylaşımcılık. Bizler daha bireysel gelişim odaklı yetiştirildik. Tabii, büyük faydalarını da görmedik değil, bu bireysel yetkinliğimizin. Ama bugünün yaşamı, çevreyle uyumlu, etkin ağların yarattığı sinerjilerle, ilişkilerle geçiyor, geçmek zorunda. Alman Lisesi bizim zamanımızda 13:40'ta biter, herkes evine barkına dağılırdı; değil yarenlik edecek özel mekanlarımız, yurtlarımız, birlikte olacağımız yemekhanemiz bile yoktu. Eee, böyle yetişen bir gençlikten birbirlerine bağlılık beklemek, doğrusu fazla iyimserlik oluyor. Ama şimdilerde lise 4 seneye indi, galiba saatler biraz değişmiş. Ama yine bireysel odaklılık devam ediyormuş, diye duydum. Önerilerim çok değil, ama etkili: (1) Bazılarımızın yaptığı gibi, ders dışı etkinlere mutlaka katılsınlar. (2) Arkadaşlarına mutlaka zaman ayırsınlar (3) İyi oldukları bir konuda Türkiye ve/veya dünya çapında sivil toplum örgütlerinde mutlaka aktif olsunlar.
En ciddi soruya gelmişiz. Kızlarım büyüdüler. Yuvadan uçmak üzereler bile. Eh, ben de 10 yıl sonra emekli olurum herhalde. 65 emekli olmak için iyi bir yaş, artık anti-aging, spor vb. uğraşlar ile emeklilik yaşı biraz yükseldi. Sağlığım elverirse, hem yarı zamanlı danışmanlık-eğitmenlik yapabileceğim, hem de kendimi balık-deniz ile meşgul edebileceğim bir yerdir, hayalim. Bunun da adı Türkiye'de Ege'dir.
Tabii ki, davet edin, anlatayım, paylaşayım. Görev verin, katkı sağlayayım. Sevgiyle, muhabbetle kalın. Hoşçakalın.