AKKOR, AYBARS
DER, DIE, DAS
Opr. Dr.
1962, İstanbul
Alman Lisesi öğrenim yıllarınız:
1973 - 1981
Alman Lisesi sonrası eğitiminiz:
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Mesleğiniz:
Doktor (Beyin ve Sinir Cerrahisi)
Halen çalıştığınız yer / Bulunduğunuz pozisyon:
Özel Muayenehane
Meslek dışı çalışmalarınız:
Gurme ve şarap dernekleri
Yabancı diliniz:
Almanca, İngilizce
Eşinizin adı:
Aslı Akkor
Eşinizin mesleği:
Doktor (Anestezi Uzmanı)
Çocuklarınızın isimleri:
Pınar Akkor
E-posta adresiniz:
dr@aybarsakkor.com
AKKOR, AYBARS Cevaplıyor
Sınavına girdiğim tüm okulları kazanmama rağmen, test öğretmenimin tavsiyesi ile Alman Lisesi'ne girdim.
Her yıl "Preis", son yıl "Murat Etaner" ödülü aldığıma göre, iyi bir öğrenciydim. Ama, Türk müdüre göre, asi bir öğrenciydim.
Aslında, sevmediğim ders yoktu, ama kişisel beceri gerektiren resim, müzik ve spor derslerinden çok çektim. Şan dersinden, sınıfta bile kalabilirdim.
Öğretmenler konusunda, çok şanslıydık. Peter Stark, Karlheinz Schaefer, Siegfried Behnisch, Türk öğretmenlerde Bekir Sıtkı Erdoğan, Ayhan Hoca, Cavit Hoca, beni çok etkilemiştir.
Yıllarca, başkanı olduğum kültür kolu ile yarışmalar, konserler, konferanslar düzenlemiştik.
En fazla, Ali Erşen ile oturmuşluğum vardır. Lise ikide, A sınıfına geçince, birbirimize, üç yıl boyunca destek olmuştuk.
Okula başladığımdan itibaren, tıp okumayı düşünüyordum, bunu da gerçekleştirdim.
Ülkenin ve okulun şartlarını şimdiyle nasıl kıyaslarsınız? Biz, çok daha hoşgörülü bir dönemde yaşamışız, farkında değilmişiz.
Maalesef, ilk önce aklıma, seçildiğim halde, idare tarafından Almanya'ya gönderilmeyişim, SMV başkanlığımın veto edilmesi, birbirine tamamen ters iki politik görüşün sorumlusu olarak tutulmam gibi üzücü şeyler gelse de, herhalde en güzel şey, o dönem okulda, hem derslerde, hem de sosyal alanda, en başarılı öğrencilere verilen "Murat Etaner Ödülü"nü almamdır, çok mutlu olmuştum.
Kesinlikle, dersi derste dinleyip, sonradan az çalışıp, böylece sınıf arkadaşlarımla daha çok beraber olmak, onlarla daha çok gezmek, eğlenmek isterdim.
İstanbul Tıp Fakültesine girdim, altı yıllık öğrenim sonrası, mecburi hizmet, arkasından da, beyin cerrahisi uzmanlığı.
Öncelikle, çalışma disiplini, pratiklik ve çalışkanlık kazandırdı.
Özellikle, Alman öğretmenlerin çalışma disiplini, okulumuzu, diğerlerinden daha farklı bir konuma getiriyor.
Bunun size nasıl bir katkısı oldu? Bu sistemi nasıl değerlendirirsiniz? Abitur yaptım, ama Türkiye'de eğitim yapmayı tercih ettiğimden, bana bir faydası olmadı.
Maalesef, Alman Liselilik ruhu diye bir şeyin oluştuğuna tanık olmadım. Biz bile, sınıf arkadaşlarımızla yıllarca görüşemedik, ama yaş ilerledikçe, geçmişin değerini daha iyi anlayarak, bir araya gelmeye başladık. Bu ruhun oluşturulmasının tek çaresi, gün içerisinde, öğrencilerin daha çok bir arada olmalarını sağlamakla olur.
Alman Lisesi'nin verdiği çalışma disiplininin ve matematik zekanın çok faydası oldu.
Öncelikle, İngilizcelerini de çok ilerletmeleri gerekli. Okuldan mezun olmadan önce veya sonra, mutlaka, yurt dışında bir süre yaşayıp, tecrübe edinmeleri gerekli. Ayrıca, mutlaka ve mutlaka, derneğe sahip çıkarak, birlikteliği sağlamaları lazım.
HAYRİ ARABOĞLU SORUYOR
Yıllarca, sağlık yöneticiliği yaptım, özellikle hastane kurmak, kadroları oluşturmak, işletmeye başlamak konusunda uzmanlaştım. Ama, ne yazık ki yöneticilik, duygularınızı bir kenara bırakmayı ve piyasa koşullarına uygun olarak, bazen acımasızca kararlar almayı gerektiriyor. Bu nedenle, doktorluğu daha çok seviyorum. Hem duygusal, hem de maddi tatmini daha çok sağlıyor.
En büyük hobim tarih, bu konuda Bilgi Üniversitesi'nde, yakın zamanda, yüksek lisans eğitimi yaparak, bilgi düzeyimi arttırdım. Özellikle, nostaljik plakları, taş plakları toplamak da çok hoşuma gidiyor. Sanırım, bu konuda istemeden de olsa, koleksiyonculuğa kayıyorum.
Yaklaşık, on yıl boyunca, Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden birinde yazdım. Yazmak, lise hayatımda da en çok sevdiğim alışkanlıklarımdan biriydi. Maalesef, gazetenin başına gelen bir takım şanssızlıklardan dolayı, yazmayı bıraktım, ama yakın zamanda, sanırım dayanamayıp tekrar başlayacağım.
Gazete yazılarında, bir çok sosyal konuya dokunmakla beraber, en çok ilgi çekenler, lokantalarla ilgili olanlardı. Gazete yönetiminin ısrarı nedeniyle, son üç yıl sadece, gurme yazıları yazdım. Güzel yemek yemeye, güzel içkiler içmeye aşığım. Hakkını vererek yemek yapan yerlere hayranım. Şu anda yazmasam da, güzel bir lokanta için binlerce kilometre gidebilirim.
Gezmek, değişik yerler görmek, o yörenin mutfağını tanımak, son derece zevkli bir hobi. Ama yaş aldıkça macera tadında geziler, artık konfor ağırlıklı gezilere dönüşmeye başladı. Ören yerleri ve vahşi doğa, yerlerini artık şarap üretim bölgelerine, doğa güzelliklerine bırakıyor.