Alman Lisesi'ndeki öğrencilik yıllarınıza dair unutamadığınız, yıllar geçse de hatırlayıp, yâd ettiğiniz (olay, anı, kişi vb.) neler var?
Aslında, üniversite sırasında, aynı sıcaklığı yakalayamadığımız için, o yıllarımız hafızamızdan hiç çıkmadı. Bütün anılarımızı, dün gibi hatırlıyoruz. En keyifli kısımları 11 ve 12. sınıflarda, hocalarımızla katıldığımız, okul dışı aktivitelerdi.
Alman Liseli oluşunuzun size ve kariyerinize neler kattığını düşünüyorsunuz?
Çok küçük yaşlardan itibaren, bilinçli, sorumluluk sahibi ve disiplinli bireyler olarak yetiştik. Bunun, özel hayatımıza ve kariyerimize katkısı çok büyük. En büyük avantajımız, Batı kültürü ve ülkemiz / bölgemiz gerçekleri arasında, köprü görevini, her iki tarafı da çok iyi tanıyan bireyler olarak, çok iyi uygulayabilmemiz oldu.
Alman Liselilik ruhu hakkında neler söylersiniz? Var olduğunu düşünüyorsanız, ifadesi nedir? Sizce geçmiş ve bugün arasında farklılıklar gösteriyor mu? Bu ruhun yansıttığı belirgin değerler olduğunu düşünüyor musunuz? Yoksa nasıl oluşturulabilir, ya da oluşturulabilir mi?
Alman Liselilik ruhu, aynı okuldan mezun, başka bir kişiyle karşılaştığınızda, bireysel bazda, ortaya çıkıyor bana kalırsa. Diğer köklü okulların, mezuniyet sonrası birlikteliği, maalesef bizde yok. Bunda, hepimizin kabahati olduğunu ve bu konuda çaba gösteren arkadaşlarımıza, daha çok destek olmamız gerektiğini düşünüyorum.
Dil yeteneğin nereden geliyor?
Bence, yetenekten ziyade, çocukluktan beri var olan, iflah olmaz bir merakın sonucu bu. Bu merak sayesinde, çok az bildiğim bir dilde bile, bir yolunu bulup farklı kültürden insanlarla anlaşabiliyor, kaynaşabiliyorum.
Zor ve farklı şartlara adaptasyonunu nasıl sağladın hayatında?
Şartların, kontrolümüz dışında değişmesine, enerji sarf ederek değil, bundan sonra, ne yaparak ayakta kalabileceğime konsantre olmaya çalıştım her zaman. Mevlana'nın "Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni şeyler söylemek lazım" deyişi bana her zaman ışık tutmuştur.
Ankara, İstanbul, İran yılları hakkında ne dersin?
Üniversite için, yurt dışına gidemeyince, ODTÜ'de okumak istedim ve bir an önce, yurt dışı şantiyelerde çalışarak, para biriktirebileceğim düşüncesiyle, İnşaat mühendisliği okudum. Kariyer yolu farklı bir yönde şekillenince, bir süre Ankara'da kaldım, ancak özel sektörün dinamizmi, bir süre sonra beni tekrar İstanbul'a dönmek zorunda bıraktı. Ankara'da, çalışma hayatına başlamak, daha yolun başında, bana her şeyin, İstanbul ve İstanbul'da olup bitenler olmadığı gerçeğini öğretti. Altı yıl bulunduğum İran'daki çalışma koşulları, bana tamamen farklı bir perspektif kazandırdı. Bizler, Türkiye şartlarında dahi, çok hızlı karar verebilen, hızlı, esnek, yaratıcı yöneticiler olarak şekillenirken, İran'ın içinde bulunduğu koşullar, bunun da ötesinde bir performans sağlamanızı gerektiriyor. Bu da size, gerek iş, gerekse özel hayatınızda çok şeyler katıyor.